29 April 2021
Interview With N. Can Kantarcı • K24 Kitap
N. Can Kantarcı: “Üzerine düşünmedikçe, başımıza gelenlere karşı körleşiyoruz bir süre sonra.”
“Kendimce yapmaya çalıştığım şey, bir roman yazarken kendi hikâyemi de olabildiğince işin içine katmak, anlatmak; bu hikâyeyi ilginç, okunur, takip edilir kılmak; anlattığım şeyin sadece benimle ilgili değil, yaşıtlarımla, kuşağımla ve hemşerilerimle de bağlantılı olması ve tüm bunları bilimkurgunun ‘buralara özgü olsa şöyle olurdu bence’ diye gördüğüm öğeleriyle birleştirmek…”
Tepemizdeki Gölge’nin başkarakteri Mehmet Metin Kunduracı kitap boyunca bir romanı yazmaya çalışıyor. Senin hayatında yazıyla nasıl bir bağ var? Bir roman nasıl yazılır veya sen nasıl yazarsın, yazdın?
İlk yazım yayımlandığında, 17 yaşındaydım. 1998 yılında, dönemin (ve bana kalırsa şimdinin de) kült bilgisayar oyunu dergisi GameShow’a StarCraft adlı, gerçek zamanlı strateji oyununun açıklamasını yazmıştım. Fena bir yazı değildi, bir ilk yazı için ise hiç fena değildi. İlk editörlerim M. Emin Gür ve Polat Yarışçı’ya da bu vesileyle teşekkür etmek isterim.
28 December 2021
Zamanın akışına sessiz bir başkaldırı • Argonotlar
Defne Tesal’ın kendine ördüğü gezegeninde, her nesnenin bir yeri, her eylemin tekrarlanmasıyla bir varlığı var. Sergi isminin çağrışımının tam aksine, tereddüt karşısında keskinlikle, şimdiye, zamanın akışının kabul edilmiş haline bir başkaldırı duruşunda. Sayısız çizgileriyle, yoğunluğuyla soyutlaşsa, uçuculaşsa, belirsizleşse de varlığını ortaya belirgin bir şekilde koyan bir sergi Tereddüt. Her eser; hem Tesal’ın icrası, hem de hayatıyla tutarlılık ve eşzamanlılık içerisinde yaşam buluyor.
Defne Tesal, dikiş, desen, mekanâ özgü enstelasyon gibi farklı tekniklerle çalışan bir sanatçı. Fakat hepsinin kökü aynı temele dayanıyor; sanatçının eseri üretirken meydana gelen bedensel hareketinin tekrarına. Dikişteki her ilmiğin belirli bir düzen içerisinde işlenmesi de, kağıtlara çizdiği sayısız çizgiler de, enstelasyonlarında kullandığı iplerin asılması da, hepsi süregelen ve yineleyen bir zamanın ve jestlerin sonucu. Eserlerin bütünü ise, eylemin tekilliğinden bağımsızlaşıp bambaşka bir manzarayı sonunda ortaya koyuyor. Malzemeyle bu farklı iletişimin ilk ne zaman başladığını sorduğumda ise, lisansını Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin Sahne Dekorları ve Kostümü Bölümü’nde yaptığını ve oradaki eğitimi sayesinde ilk defa dikişle ve farklı malzemelerle tanıştığını anlatıyor. Defne Tesal’in Terredüt sergisi, önceden ürettiği eserlerin ve sergilerinin de devamlılığı niteliğini taşıyor. 2012 – 2014 yılları arasında ürettiği işlenmiş doğa manzaraları, 2015’te ürettiği dilek ağacı eserinin ipleri, müzikle ürettiği performatif karalamalarının başkalaşmış, derinleşmiş ve sadeleşmiş hallerini ve izlerini bu sergideki eserlerinde bulabiliyoruz.
10 September 2023
Sağlam Köklerle Geleceğe Uzanan Galeri Siyah Beyaz • The Art Newspaper
Şubat 1984’te kurulan Galeri Siyah Beyaz, kültür sanat dünyasını şekillendiren bir bellek mekânı olma özelliğini koruyor. Galeri 40. yıl projesi için bakışlarını geleceğe çevirerek yeni bir başlangıca odaklanıyor.
“Hafıza sanatının genel ilkelerini kavramak güç değildir. İlk adım hafızaya bir dizi locus, yani yer kaydetmektir. Hafıza yerleri sisteminin farklı türleri olmakla birlikte en yaygın olarak kullanılan sistem mimari yerlerdi. ‘Hafızada bir dizi yer oluşturmak için,’ der Quintilian, ‘bir binayı akılda tutmak gerekir.’ Olabildiğince geniş ve farklı kısımlardan oluşan bir bina olmalıdır bu; ön avlu, oturma odası, yatak odaları, salonların yanı sıra, odaları süsleyen heykeller ve diğer süs eşyaları bulunmalıdır. Söylevi hatırlamak için kullanılacak imgeler ise hayal gücü aracılığıyla, binanın içinde seçilip ezberlenen yerlere yerleştirir.” (Frances A. Yates, Hafıza Sanatı, çev. Ayşe Deniz Temiz, Metis Yayınları)
17 March 2023
SABO’nun Golden Hours sergisi üzerine • Argonotlar
Kırmızı bir tuvalde yürüdüğünü düşün. Güneşin deniz ile gökyüzünü al ile sildiğini. Neşeye dönük insanların gölgelerinin olduğu bu tanımsız mekân, ürkütücü olduğu kadar insana huzur da veriyor. Tüm insanlar, hafifliğin hayalinde garip bir sarhoşluktalar. Ten tene değmekten korkmadıkları gibi bir gün görünmez olmaktan da korkmuyorlar.
Şimdi sen saatlerin şaşırttığı yerdesin, güneşin en tepe noktada olduğu kör edici bir beyazlıkta, tanımsızlıkla dolu bir havuzun içindesin. Havuzun tüm tanımsızlığı da senin içinde. Işığın altında, ışığın içinde, ışığa rağmen, ıssız sokakta, belki de balkonunda ayaklarını uzatmış, zamanın geçişini düşünüyorsun. Günün geceye, öğlenin alacakaranlığa dönüyor. Hayali şefkatin ve gizli bir şehvetin arkasına saklanıyorsun tüm renklerinle.
Ellerindeki her şeyi, zihnindeki tüm düşünceleri bir kenara bırak ve güneşin karanlığa doğru kısıldığı bu önünde uzanan kumsalı düşle. Az önce kemiklerine dokunan o ısıtıcı anne, gitti artık. Kör bir karanlıkta, etrafını saran insanlar yavaşça sese dönüşüyorlar. Hepimiz o batan kızıllığa az önce tanık olduk. Şimdi etten, kemikten ve tenden oluşumuzun gerçekliğiyle baş başa kaldık sıcak annemizin yokluğunda.